18 Mayıs 2012 Cuma

yerçekimi ihmal edilebilir

iş bu yazı gecenin bu saatinde safari gibi saçma bir likör ile sarhoş olmamı engelleyerek kahramanım olan kardeşler kuruyemiş ten recep abiye adanmıştır. 


(jack, ah jack, kokuna kavuştuğuma inanamıyorum)




enstantane;
kadın dikdörtgen salonu ortalayan köşeli kanepenin dik açısına yaslanmış tuşlara dokunuyor, tuşlar orta kare sehpanın üzerinde. 
Sehpada bir ilaç kutusu (dolu merak etme), 3 kumanda (hmm akıllı ev), yırtık sayfaları olan bir defter, acık içindekileri kusmaya meyilli bir cüzdan, britanya şeklinde bardak altlıkları, bir adet tampon, sanatın yeni tarihi kitabı, 3 tane bitik mum, sigaralar küller izmaritler ve boyalar, yanında iki sherlock holmes kitabı


'well, if that's all you have against him' cried  Mc Ginty with a laugh 'you can save yourself a deal of trouble by dropping it right now.'


Kadın yazıyor
sarhos
kalabalık
çoooook yalnız
ama yazıyor, kendisi çok sarhoşken bile çok mantıklı cümleler kurabilmesi ile ünlü..


annesini özlüyor, annesine katlanamıyor


arkadaşlarını özlüyor, hiçbirine tahammulu yok


sevdiğini özlüyor, aslında var olmadığını hatırlıyor






bir şarkı mırıldanıyor sonunu getiremiyor.. 





az önce mikrop pabuçlarını (bilen bilir) duvarlara fırlattı.


kafasının içi radyo gibi, küçük adamlar piyes halinde, hepsi farklı bir senaryo oynuyor, hiçbirinin sonu iyi bitmiyor


sağ ayağını altına alıyor parmaklarını ovuyor.


yorgun


öyle çok sevmek istedi ki


olmuyor müsade etmiyorlar 


hepsinin ruhu sex işçisi


kadın soyunuyor, onlar oynuyorlar


ah ne çok acı var
ne çok


ağlayarak karar veriyor


özgürlüğünü geri aldıracak haberi açık pencereden rüzgara emanet ediyor,


kötü haberlere yerçekimi işlemiyor


hikaye yazmaya karar veriyor


maupassant mı cehov mu diyor..


çehovda karar kılıyor..


köşeye oturuyor, yazmaya başlıyor


Ozcadisi


mayıs sıkıntısı

16 Mayıs 2012 Çarşamba

yeşil

bi ağaç çizdim. 
altına çimler karaladım.
durdum biraz uzaklaştım başımı sağa eğdim
ağacın birkaç dalını sildim
sağ elimin serçeli yanıyla silgi parçalarını def ettim
yere düştü silgiyle ölen dallar
yerlerine daha göğe doğru dallar çizdim


çimenliğimiz ve ağacımız içime sindi sevgilim


seni çizdim
yere serdiğim beyaz şalıma uzandın 
göğe baktın kollarını başının arkasına topladın
ah kralım
ne güzeldin


rüzgar vardı biraz 
saçların çimlerle beraber salınmaya başladı
sol elin beni aradı


kendimi nereye çizeceğimi düşünmeye başladım






kasıklarında başımı gögsümde elini istedim
seninle, senin olmak istedim
çimlerle salınsın içim istedim
konuşmadan saatlerce






yok yok o açı iyi değil






gögsün olsa?
gögsün yanağımla karışsa, kokun tenime işlese
bir elin gövdemi kavrasa diğeri elimi tutsa
bana bir şiir okusan 
ben sana kul olsam
tanrım!
öyle güzeldin ki


yok yok gölgeler hakim olur resme 
kapkaranlık ortada ikimiz
kutuplu olamayız
denge gerek
dengesiziz
dengesizim
denge sensin 
ben sensizim




ah bebeğim öyle güzel yatıyordun ki 
ve bana öyle yer yoktu ki bu guzellikte


kalemi elime aldım 


agacın arkasında bir gölge çizdim kendime, bir kovuk..


belli belirsiz


ve sen


öyle güzel yatıyordun ki boyayamadı elim
renkler ışığına kifayetsiz








sonunda




sen siyah beyaz 
ben saklı


ilk ve tek resmimiz duvarımda asılı..


başucumda


sevgilim, kralım, bebeğim, tanrım
öyle güzel yatıyorsun ki...


bir çizik daha  atmaya kıyamıyorum




şal mı? 
sende kalsın


gölgeye düştüğümden beri pek üşümüyorum


oz cadisi
katran karası