11 Ekim 2011 Salı

kendimi kaybetmektense..



Kim olduğumdan emin değilim çoğu zaman.

ama kesin olan şeyler var, ben ne kadarını yazabileceğimi merak ediyorum

savaşla ilgili bir şey görür veya düşünürsem banko ağlarım.

pişmemiş yumurta akı görürsem kusarım

fındık yemem

kuruüzüm yemem

salatalık yemem

biri bana bir şeyi iki kereden fazla yap derse asla yapmam

iyi niyetle yaptığım bir eylem için yanlış anlaşılırsam dişi bir sırtlan gibi saldırırm pisleşirim, asla vakur durmam (sanırım)

insanları çok çabuk severim bir de çok fazla

kırmızı oje sürmem

cami avlusunda ezan bekleyen yaşlı bir amca görürsem, hemen ona hazin bir senaryo yazar ağlarım

kendim için üzülüp ağlamam, kendimle ilgili ağlayabildiğim olaylar sinirlendiğim olaylardır, üzülerek ağladığım durumlar genelde başkaları ile ilgilidir.

özgür olmadan yaşayamam ama tamamen özgürsem yapmayı en çok sevdiğim şey evde oturmak ve hiiiiç dışarı çıkmamaktır.

sevmediğim biri için parmağımı kıpırdatmam ama sevmediğim kişi çok azdır ve inanılmaz ama en çok şeyi hiç tanımadığım insanlar için yaparım..

evlenmek istemem ama sevgilim benle evlenmek istesin isterim. teklif etse saçmalama der reddederim hatta kalbini kırar belki terkederim ama teklif etmeden içten içe istesin isterim (deliyim)

köpek severim, kedi severim, kuş sevmem, balık sevmem

kahvaltıda peynir yoksa sofraya oturmam
kahvaltıda rafadan yumurta varsa sofrada oturmam

herşeyin ilk önce kokusunu hatırlarım, ilk sesleri unuturum

dublajlı film izlemekten nefret ederim, dublaj sanatçıları beni ikna edemezler bir tek çizgi filmleri dublajlı izleyebilirim

sevdiceğimin el bileği ayak parmağı diz kapağı gibi saçma bölgelerini saatlerce izleyebilirim, izlerken gözlerim dolabilir..

bazen arkadaşlarımı hiç aramam ve bunun farkında bile olmam

bazen annemi hiç aramam ama o mutlaka bunun farkına varıp pişman olmamı sağlar

babamı annemden daha çok sever annemin tarafını daha fazla tutarım

dünyada herkesten çok kardeşimi severim, canım onundur

amaçsızca yürümekten nefret ederim ama bir amacım varsa yemene kadar yürürüm

birşey almayacaksam alışveriş merkezine gitmem

markette sırada çok beklersem kasiyere acıklı bir aqşk hikayesi yazarım, gözlerim dolabilir

insanların birbirlerini öldürmelerine neden ne olursa olsun anlam veremem

bir çocuğa zarar veren birini görürsem bakışlarımla bile nefes almasını engelleyebilirim

kimseden nefret edemem nefret etmekten korkarım

insanların elimde ölmemesi için kalp damar cerrahisi ihtisasını bırakırım

insanların adaptasyonda zorlanmasını anlayamam, sürekli şikayet eden insanlara tahhammül edemem

şikayet etmem, tepki veririm

muşmuladan hoşlanmam

pırasa ve kereviz en sevdiğim yemeklerdir

3 günlük işi 2,8 gün aylak aylak takılım 0,2 günde 15 gündür çalışıyormuş gibi hallederim

temiz bir ev ve iş ortamına bayılırım çok iyi temizlik yaparım ama temizlik yapmaktan nefret ederim (aynı cümle temizlik kelimesi yerine ütü kelimesi kullanıldığında da geçerlidir)

asal sayıları ve sol elimi severim, iki şeyden birini seçmem gerekirse hep soldakini seçerim

hayalleri severim, hayal kuramam, çok güzel hayal kurdururum

insanların bana neler yaptıklarını umursamadan insanlığa inanırım

tanrı beni sever, ben de onu severim..

çok güzel şükrederim

şanslıyımdır (maaşallah de)

annem omurgam babam beynim kardeşim kalbim sevdiğim ellerimdir, annemle dik durur, babamla düşünür, kardeşimle sever, sevdiğimle hissederim..

canım isterse iyi yemek yaparım

gitmeyi gerçekten istersem giderim

bak

gittim

ozcadısı
aynanın aynısı

8 Ekim 2011 Cumartesi

garip




İş bu yazı istiridye adlı hanımın dürtmesi sonrası yaşanan titreyiş ve kendine gelişin bir neticesidir.


ağlayabildiğim zaman ağlamamayı dilerim, ağlayamayınca da şöyle kahrolurcasına ağlasam olur özlemim. gerçekten üzülebilmek bir şeylere, ne bileyim kaybetmeye tahammül edemeyeceğin bir şeylere sahip olmak..


bakalım bu yazının sonunda ağlayabilecek miyim?..


sabah beraber uyandık gülümsedi bana..


aşık olmak öyle sakil ve hiç bir an emin değilsin ya aşık olduğundan o kayıp anına kadar.


aşık olmak öyle saçma.. uyumsuz gerzek çiftleri bir araya getiren, tutku ile gecelerin karışıklaştığı, yastık odanın öbür ucunda uyanılan 


ve narin aslında, çok narin.. inşirahta bir güvercinin kanadından arda kalan gibi.. böyle elini uzatiyorsun.. aptalca, biliyorsun dokunursan havada süzülmenin gereğini bozacaksın, yok elin durmuyor, elin dursa.. bir dursa.. sen de süzülüversen.. olamıyor.. 


ama sen görmüştün özgürlüğü gözlerinde.. uçsuz çayırlar görmüştün, bulutlu, bulutları kararsız bir göğün altında uzanan.. demiştin;


-özgürlük gözlerindir..


ne oldu kırptı mı gözlerini?


ve artık boynundaki ası izi mi aşk? geçmiş olsun.. 


garibim,
ağlama, ölmeyeceksin.. boynunda yaşamın kıyısının izi ile yaşayacaksın..


Sabah uyanacaksın. ilk onu göreceksin, gülümsemesini.. ama gözlerindeki özgürlük senin hastalıklı tutsaklığına dönüşmüş olacak. 


geçecek dememi bekleme, bu gece söz verdim.. yalan söylemeyeceğim.


ama direnme, bırak yaksın, yıksın gitsin..


sen de masum değilsin yeterince, o da değil..


ikinizin de ruhunda başkalarının parmak izleri var..


şuçunuz sabit..


beceremediniz birbirinizi kandırmayı,


yaşayacaksın boynundaki nefesini çalan elleri..


bardağındakini bitir, uyu biraz...


uyu


oz cadısı


cezai ehliyetsiz

maça kızı




destedeki kadınların en karası;
masaya açtığım ilk karttı bu, bakakaldım. karanlık bir kadın. magrur, asil ama küstah ve memnun değil gibi hayatındaki hiçbir şeyden. destede kalabalığa karışıp durmaktan kızgın. yorgun.
papaz zaman demek ya hani, maça papazı en uzun zaman.. maça papazı yıllaaaar yıllar demek ya hani. maça kızının esareti,işareti ile müsemma. müebbet.
maça kızı kötü karanlık bir kadın, tabiatı böyle. elinde değil. falda kötü niyetli içten pazarlıklı bir kadın.. çıkışı hayra alamet değil. ışıksızlık demek o, umutsuzluk demek.
hani onlu gelecek demek ya, maça onlusu belirsiz karanlık, olumsuz bir gelecek hani. maça kızı işareti ile müsemma; belirsiz sisli geleceği. sanki bir adım ötesini göremiyor.
hani as kalp demek ya aşk demek hani, maca kızı isareti ile müsemma, kalbi kapkara askları hep acı, sonu hep derin izler bırakan ayrılıklar. içi kan ağlıyor onun.
oysa o da güzel alımlı kupa kızı gibi, neşeli karo kızı gibi, çirkin ama iyi huylu sinek kızı gibi sadece bir tek şey istedi, sevilmek aptalca  ve sevmek, kendini unutacak kadar çok, arınmak, saf olmak, renksiz kokusuz, tertemiz..
ama kötü daima kötüdür. kötünün kaderi de kötüdür. ruhu huzursuz, içi boş ve karanlık ve pis ve adi ve acımasız herkese, kendine en çok.
desteden ilk açtığım kart maça kızıydı, yanına bir karo valesi açmayı diledim, maça kızı da hakediyor mutluluığu dedim..
ikinci kartı avcuma aldım.. çevirdim
şaşkınlıkla kartı maça kızının yanına bıraktım
maça kızının yanına koyduğum kart da maça kızıydı.  panikle bir kart daha açtım..
o da..
bir tane daha, bir tane daha!!! delirmiş gibi..
10 maça kızından sonra desteyi cevirip masaya attım bira korkarak biraz öfkeli yaydım kartları masaya..
52 tane maça kızı soğuk gözleri ile beni süzüyordu.
maça kızı destede kendi kalabalığında yapayalnız duruyordu. bir ana takılıp kalmış ve o anın içinden çıkamaz gibi..
oz cadısı
mistik

bu


bu bize bahşedilen nedir? şaka mı bu? bu idrak bir lanet mi?
anlamak istemiyorum, kendimi sorgulayabilmek, eylemlerimin nedenlerini kendime veya bir başkasına açıklamak istemiyorum. bu izahat ile dolu hayatı istemiyorum. tamamı zaman kaybı.
bir şey olmuşsa olmuştur. yapmışsan yapmışsındır, yapamamışsan bir nedeni olabilir de olmaya bilir de. belki sadece olmamıştır. o an olabileceği bir an değildir. o an içinde olan şeylerden senin yapacağına yer kalmamıştır.
saçlarım.. onlarla oynamak güzel. onları değiştirince başka bir insana dönüştüğümü artık az yiyeceğimi daha okunaklı bir el yazısı yazabileceğimi düşünmek güzel. konulduğun kabın şeklini alabildiğini hayal etmek güzel.  kapları kendin seçmesen de. bu edilgenlik ile sarılı iken bir iraden olduğunu sanmak güzel.
biliyorum dünyayı erkekler yönetir ve biliyorum erkeklerin aklında tek birşey vardır. o zaman hepimiz şükretmeyi öğrenmeliyiz ki bazı diziler ve filmler vardı ve bize aslında olmadığımız kadar keyifliymiş gibi yapmayı öğrettiler. tanrı holywood u kutsasın!
ps
Kendimi sevmeden kimseyi sevemem
ps2
bahsi geçen dizi sex and the city dir.
ps3
benim şu anki kabım upuzun ve küçücük çaplı bir silindir..
Oz cadısı
kusmuk

anger/danger




öfkem var
neye kime bilmiyorum neden kendimle uğraşıyırum bu kadar neyi arıyorum neden herşey bu derece anlamsız ve yavan
öfkem çok içimi yakıyor kurtulamıyorum herkesi herşeyi öldürmek istiyorum kalmasın bu sefil hayatlarımız dünyanın üzerinde
öfkem var bir yudum şarapla antidepresanımı yutuyorum, işe yaramıyor  birine ihtiyacım var bir seye bilmiyorum
herkeste arıyorum eksik yanımı kimse tamamlayamıyor gedik büyük çukur derin dolamıyorum boşum olmuyor
öfkem var
canımı yakıyor ama beni hayatta tutuyor öfkem sağlam sert içine sızamıyorum kendime durmadan neden diye soruyor ve hep kaçıyorum cevap vermekten kendini kovalamak sonsuz bitmiyor
öfkemle sevişiyorum ona soyunuyorum o beni alıyor bırakmıyor hiç içimi parçalayarak sahip oluyor ruhuma kanıyorum her seferinde canımı yakıyorum
gece geliyor gece yalan gece sinsi gelmesin ben durayım akşamın üstünde gece başkalarına devam etsin sarmasın beni gizlemesin bir kez kendime bakabilsem kendime yalan söylemeden gitsin gece uzak dursun benden saklanmak istemiyorum
öfkem
olmasa daha mı iyi bilmiyorum olduğu için uyanabiliyorum sanki uyanmak mı istemiyorum artık ne istiyorum bilmek istiyorum bilmiyorum
acıyor
çok acı var
nedensiz acılar
nedensiz olduğu için çaresiz
öfkem var
ölmeme engel olan beni hergün öldüren
öfkem kötü
ama benim
sadece benim
var
burda
şimdi
ozcadisi
noktasız

kara


kendimde değilim
öyle sığ ama lut derinliğinde bir karanlık ki bu dayanamıyorum. allahım artık dayanamıyorum saçma yerinde saymalara, herşeyin sıradanlığına, hiçbirşeyin muhteşem olmamasına herkesten ve hepinizden sıkıldım, en çok kendimden..
Dolayısı ile bu gece koza zamanı, uyuyacağım..
bakalım yarın sabah ne olarak çıkacağım. kendim olmak istemediğim kesin..
oz cadısı
pislik

ben


en yakın arkadaşlarımdan biri ile ikinci görüşmemizde (yani henüz arkadaş bile değilken) arkadaşını ne kadar tanıyorsun oyununu içinde bulduk kendimizi altıparmakta bir kafede..
birbirimiz hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. sorulara cevaplarımızı kağıtlara yazdık. ona soru geldi, ece vampirlere inanır mı? dedi ki inanmaz ama sever.. benim kağıda yazdığımın birebir aynısı. inanmam ama severim..
şu an en yakın arkadaşım olan bu kişi beni açık bir kitap gibi okumuştu. ben öyleyimdir zaten pek bir karmaşıklığım yok. o an sadece vampirlerle ilgiliymiş gibi görünen şey de aslında hayata baktığım pencere sanırım..
ben inanmam, hiç bir şeye, hiç kimseye ama severim..
yarına inanmıyorum.. hiç umudum yok ama bu engel olmuyor yarını sevmeme..
her şeyin daha  iyi olacağına  inanmıyorum ama seviyorum her şeyi.
insanlar kötü, kendimi ikna edemiyorum iyi olduklarına ama seviyorum insanları..
ama bir tek şeyde terslik var, tek gerçeğim aklımın, ruhumun ekseni, kendime inanıyorum ama sevmiyorum kendimi.
oz cadısı
kutupta yalın ayak

gerizekalı


korkma;
kendimi öldürecek kadar gerizekalı değilim. belli bir oranda gerizekalıyım ve bu oran da kendimi öldürmek için yeterli değil.
ben çok değiştirdim hayatımı kısa zamanda gerçekleşen ve sindirmesi güç değişimlerdi bunlar. şehirler değiştirdim, adamlar, medeni haller, işler…
kendimi değiştiremiyorum o yüzden bu büyük lokmalık değişimler takılıp kalıyor boğazıma.
aynadan kaçıyorum hep, yavru ceylan gibi kaçıyor seke seke çaydan geçiyor ve beceriyorum kendimle gözgöze gelmemeyi.
sadece şımarığım değil mi? zekisin sağlıklısın anan baban başında işin gücün bok mu var kendine darılacak?
BOK VAR!
var evet oh, var… dolu hatta her an onu soluyorum, yediğim içtiğim o.
ya sende olsaydı bendekiler mutlu olurdun belki ben olamıyorum! mutlu olamıyorum..
Bulaşma yapamıyorum.
çocuktum ruhumu kirlettiler, anneme diyemedim anlasın diye gözüne baktım anlamadı, nefret ettim ondan.
kendimden en çok.
siz anlayamazsınız, siz taşımadınız o yükü, ağırdır, büker belini, kambur olur ruhun 15 yaşında..
zordu, zor hala..
hep kendini suçlamak zor
hayatını hep değiştirmek, asla arkana bakmamak ama hep merak etmek değiştirmeseydin neler olacağını
kimseye yakın olamıyorum, beceremiyorum, sana da..
bir fenayım dedim ya bu akşam ilgisiz alakasız yazıyorum, keyif benim yazarım.. ayak parmaklarıma bakar onlara dialoglar ezberletirim, onlar yatakta atarken tiradlarını salona gider pencereden sarkarım. pencereden sarkarken mutfaga gider kahve yaparım
kahve severim
yavaş öldürür.
hişşşşşş
yok yok
ölüm yok..
kahve iyi bişey..
resim yapıcam ben biraz..
eyvallah
oz cadisi
adı batası

salvador



Salvador Domingo Felipe Jacinto Dali Domenech, delinin teki afedersin. ortalığı yıktı Dali ve Galası diye diye. yukarıdaki güzide resimde de koskoca abraham lincoln ün suratına yine galanın poposunu yerleştirdi. Gala kim peki? neden takmış bu adam bu kadına?
bir de picasso bütün dünyayla yatıp üremekle mesgulken dali neden tek eşliliği seçti ki?
kendisi katalan, hatta renk seçimlerinden dolayı arap kokenli olduğu iddia edilir.
özetle viva barca bir insan yani, ben doğduktan 7 yıl sonra öldü. tanışmaya fırsatım olmadı maalesef. aslında pek maalesef sayılmaz 7 yaşında tanışsaydım veya resimlerinden birini görseydim mesela narcissusun metamorfozunu, şu anki halimi mumla arardın, zira adamın resimleri ruh deşer. bir gariptir. (metamorphosis of narcissus için bkz: http://dali.urvas.lt/forviewing/pic29.jpg )
baba psikopat, anne kanserden ölür baba teyzeyle evlenir. bir de ağabeyi vardır bunun dali anne rahmine düştüğü gün ölmüştür. (anne baba hasta çocukları varken nasıl sevişebilmişler bu bir muamma). onun ruhu bizimkine geçti sanmışlardır. böylesine psikopat bir ortamda büyümüştür yavrucak.
gençliğinde komünizme merak saldıysa da sonradan lüks ve debdebeli yaşam ağır basmış ve materyalizmin dibine vurmuştur kendisi, faşistleri desteklediydi en son, bunun içindir ki dönek olarak tabir edilir, bazı çevrelerce de pek sevilmez. 
miro olsun picasso olsun dirsek teması kurmayı bildi, freud ile bile takıldı bir dönem. dönemin önemli fırça virtüozleriyle ve bilinçaltının yarı tanrısı freud ile gençlik dönemi, bence müthiş,  de eluardın karısını ayartmayaydı iyiydi.
gala eluardın karısıdır. adı da gala mala değildir, helena dubrişvka mubrivşka gibi bişeydir hatırlamıyorum. bi seye de benzemez bu gala dur fotografını koyayım. bkz:https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjW-ObLT0BgDkWHA6q_dthHbxQ9ak2RhAibGLxXxabK3_iiS2ujJD3EuBWotDQpPtsqWhJGaVWXTsSg6-b16xh5ULHNolC77gOMFA93keDlXBps_wEmSQ6lJl4_QXmoDWN1WdNo2XLFz4I/s1600/20110123214422-retrato-gala-salvador-dali.jpg
işte bütün bu kıyamet bu kadın yüzünden kopar, sürrealist bir ressam diğer bir sürrealist ressamın karısını kapar. 
ve dali bu kadını alır bütün resimlerine ya bi kolunu ya bi bacağını bir yerlere sokuşturur.
ama nasıl bir aşk allahım, nasıl bir tutku bunların ki, ben birbirlerini öldürmediklerine şaşırıyorum, karıştır biraz dali resimlerini bana hak vereceksin. bir La persistencia de la memoria da yoktur bu kadın (belki de var ama biz göremiyoruz) ki bu tablo da salvadorun en ünlü tablosudur, tam bir başyapıttır, ortaokulda matematik kitabımı üzerinde bu resim olan bir takvim yapraği ile kaplamıştım hatırlıyorum.

neysa daha tantana yapmayacağım detaylı merak eden secret life of salvador dali yi alıp okur. 
benim derdim deli gibi kıskandığım gala dır. kadın çirkindir ama nasıl bir kadındır ki ben bu kadının şu resmine 

3,5 saat bakmışım… 
3,5 saat bu kadına baktım ben.. hayran kaldım.. kan basıncım oynadı altüst oldum.. yanında da eskizi vardı, formülle hesaplamalar, sanatın içindeki matematiğe ve zeka olmadan sanatın mümükünsüz olduğuna delalet. ah bir garip, bir güzel..
Teknik detaylar bir tarafa
ben
aşık bir adamın sıradan bir kadını aşkla bir tanrıçaya dönüştürüşüne tanık oldum.
Bir erkek bunu yapabilir, başarabilir eğer gerçek aşkla bakıyorsa kadına..
ve evrensel kriterlere göre ortalamanın altında bir kadın olan helena gala ya dönüşümünü adamda tamamlar..
gala güzeldir, çünki o dali’nindir..
oz cadısı
doğusu batısı bir

ordinary


just a girl just an ordinary girl she was looking to the sky………….
küçüktüm ben de herkes gibi. küçükken farklı olduğunu düşünüyorsun. kendinde keşfettiğin herşey yeni ve muhteşem geliyor sana. annen de titiz çok sokağa salmıyor zaten. bilmiyorsun ki aynısın herkesle.
çocukluk öyle bir dönem ki uçabildiğine bile inandırıyorsun kendini.
yavaş yavaş büyüyorsun. dersler iyi. okulun en iyisisin. zehir gibi kafa, karşındaki insan nohutu düşünmeden sen çorumun yer altı zenginliklerini sayacak noktadasın.
zekanın önemini anlıyorsun. başka herşeye inancını yitiriyorsun. dedim ya kendini özel hissetmek istiyorsun sadece güçlü yanına oynuyorsun. en önemlisi en güzel olmak, en iyi şiiir okumak, en güzel resmi yapmak değil (ki bunda da fena değilsin) senin en güçlü yanın zekan ya, en önemli şey zeka olmalı.
aslında temeli komik ve basit, sen küçüğüm, kendini sevmek istiyorsun.
kendinde sevecek birşeyler arıyorsun.
okul bitiyor, artık aidse çare bulamayacağına, bir tesla olmadığına, sesinin 4 oktav olmadığına eminsin. ve uçamadığına.
türkçesi, dünya için özel biri değilsin. ama bir ihtimal var. sımsıkı sarıldığın..
herkes için özel olmayabilirsin ama bir kişi için olabilirsin belki.
bir adam seviyorsun. herkesten çok seviyorsun, herşeyden çok.
zekanı koymuşsun kenara, üstünü başını çıkarıp atmışsın, kabuksuz kalkansız, çırılçıplak seviyorsun..
köpek gibi gerzek geçici bir aşkla değil, evinden biri gibi seviyorsun, doğduğundan beri varmış gibi. onun için özelmişsin gibi, kimseyle yaşamamış seninle paylaştıklarını gibi.
Ah ben gerzek bebeğim…
sonra olan şey her yaş grubunda yaşandığın neticeye bedelleniyor aslında.
birgün bir ana tanık oluyorsun, veya birşey duyuyorsun, olmadı birşey okuyorsun..
biliyordun aslında başından beri, kenara koyduğun zekan o vakur sesiyle fısıldıyordu sana.. biliyordun..
ALELADESİN!
dibine dek sıradan, iki bacak, iki omuz biraz saç, biraz memesin..
bunlara sahip herkessin sen.
SEN HERKESSİN!
hani sarhoş olursun herşeyi çift görürsün de ne bileyim ya kusarsın, ya biri gırtlağından kaynar bir kahve döker o ikili görüntü aniden ve acımasızca yerli yerine oturur ya, öyle spontan ama sonu öyle acı bir uyanış bu..
onun dizleri olsun sadece ben bir ömür yetinirim dediğin adam için hiç kullanmadığı bir uzvu gibisin, sadece ve safça, hatta söylemekte sakınca görmüyorum ‘malca’ varsın.
kızın birisin.. o kadar..
şimdi ne yapmak mı gerek?
güzel ve kolay soru.
aslında cevap basit;
Hayırlı olsun! döndük başa,
al zekanı bıraktığın yerden, kabuları da eveet aferin, zırhın…. güzel. artık kimse içinin kendine kanadığını göremez..
bitti, geçti..
ehem!
yarın ne yapsak ya konsere mi gitsek? var mı bişeyler??
Oz cadisi
Batısı doğusu birbirine girik